8 Eylül 2013 Pazar

İstanbul'un 2020 Olimpiyat Macerasının Ardından

Açıkçası 2020 Olimpiyatları'nın kaybedilmesine ne yazık ki "üzülemeyen" kesimdenim. Bir yanım Olimpizme ve Spor'a aşkla bağlı olduğundan, bir 4 sene daha bu organizasyonu ülkesinde izleyemeceği için burukluk yaşarken, diğer yanım ülkemizin siyasal, iktisadi ve sosyal konjonktürünü göz önünde bulundurup bu başarısızlığı olumlu olarak karşılıyor.

Meselemizin siyasal gelişmelerle çokça bağlantısı vardır, doğrudur. Özellikle ülkemizin son 3 ayda hem içeride hem dışarıda yaşadıkları, içinde bulunduğu durum hepimizin malumudur. Ancak, bizim her ne kadar bu "özel" durumlarımız var ise, rakiplerimizin de özel durumları mevcuttur. Ülke içinde ve çevre coğrafyada yaşanan gelişmeler kadar, Japonya'daki Fukushima Nükleer Santrali'ndeki problem ve İspanya'nın yaşadığı ekonomik buhran da gayet hatrı sayılır özel durumlardır. Ancak adaylık sürecini sadece bu eksende değerlendirmek oldukça yersizdir. Sadece işin teknik kısmı ile karşımıza çok büyük bir problem olarak çıkmakta ve bugüne kadarki en başarılı hazırlık sürecimizde bile bunu aşamadığımız gerçeği vardır.

Ne yazıktır ki, tam 20 senedir Olimpiyatlara adayız ve 20 senedir IOC karşısına vaatlerle çıkmaktayız. Bu 20 senelik süreçte kayda değer hiçbir altyapı gelişimi sağlayamadığımız gerçeği karşımızda duvar gibi dikilmektedir. Pekala 20 senede İstanbul'da bazı şeylerin geliştiği aşikardır, ancak böyle bir ortamda kendimizle değil, gelişimini, altyapı eksikliklerini tamamlamış şehirlerle yarışmaktayız. Pek tabii böyle bir durumda, Tokyo'ya 60'a 36 gibi bir sonuçla kaybetmemiz kadar da doğal bir sonuç olamaz. Kaldı ki, altyapısı gayet düzenli olan Madrid'in içinde bulunduğu bu zor iktisadi koşullara rağmen bile, kendilerini ilk oylamada saf dışı bırakacak kadar bile argümanları ve ikna ediciliği kuvvetli değiliz.

Sadece işin vizyon kısmında bile son derece geri kaldığımızı düşünüyorum. Tokyo'nun evsahipliğinin açıklanmasının hemen ardından başta dünyanın önde gelen mimarlık dergileri, siteleri olmak üzere pek çok platformda haber direkt olarak " Zaha Hadid'in Stadyumu Olimpiyata Evsahipliği Yapacak" şeklinde aktarıldı. Bizim ise çok öne çıkardığımız Boğaz'ın kenarındaki Seramoni Stadımız başta olmak üzere ne projelerimizin mimarı belli ne de hazırladığımız projelerde bir özgünlük bulunmakta. Buna karşın Tokyo'nun 1964 Olimpiyatları için inşaa ettiği pek çok mekan, başta mimarlık olmak üzere birçok camiada hala heyecan uyandırmakta - ki bu mekanların bir kısmını 2020 Olimpiyatları'nda da kullanacaklar.

Bir diğer önemli mesele ise, ülkemizin spor kültürü. Ne üzücüdür ki ülkemiz herhangi bir konuda spor kültürü sahibi değil. Hatta öyle ki bu yaz düzenlediğimiz FIFA U20 Dünya Şampiyonası'ndaki boş tribünlerin ardından, futbolu seviyoruz da diyemiyorum. Futbol da "gergin" halkımızın gerilimini azaltmak için seçtiği, ve bu amaca uymasına da çanak tutulan bir branş haline geldi. Pekala bazı ilgi çeken branşlarda belli bir seyirci potansiyeli yaratabiliriz. Ancak aklıma ilk olarak gelen "Çim Hokeyi" müsabakalarını herhalde ben ve sponsor biletli hariç yurdum vatandaşı 10 kişi ancak izlemeye gideriz. Bizim bir yanda böyle bir handikapımız varken, karşımıza rakip aldığımız Japonya ise sık sık Atletizm, Voleybol, Futbol vb. müsabakaları düzenleyip, çoğu turnuvayı da dolu tribünlerle izleyen bir ülke. Pek tabii böyle bir ülkenin IOC ve Sponsorlar açısından ne derece cazip olduğunu da söylemeye gerek yok.

Ülkemizde gereksiz bulduğum ödül yönetmelikleriyle dopinge özendirip, ardından da bu sporcuları dopingle mücadeleyle ortaya çıkarıp cezalandırmaya çalışmamızın da ne derece çelişik olduğu malumdur. Doping bir yana dursun, ülke sporundaki her türlü ırkçı eylem, şike vb. teşebbüslerini de örtbas etmeye çalıştığımız, Uluslararası kurumlarca sıkça cezalandırıldığımız bir ortamda da bu konudan ötürü sahip olduğumuz negatif izledim de ortadadır.

Kişisel tahminlerim odur ki 2020 adaylık sürecinden de başarısız ayrıldıktan sonra 2032'ye kadar ciddi şansımız olmayacaktır. 2024'de Olimpiyatları Avrupa'ya döndürerek muhtemel adaylığında Paris'e vereceklerdir, zira 1924 Paris Yaz Olimpiyatları'nın 100. yılı olması gibi bir vesilesi var ve böyle sembolik seçimleri çok severler. 2028'de ise kuvvetle muhtemel ABD artık olimpiyatı alacaktır. 32 sene olimpiyat düzenleyememek onlar için çok uzun bir süre. Bazı platformlarda Washington DC'nin adaylığı ve çoktan pazarlıkların başladığı bile konuşulanlar arasında.
2032'ye dek daha demokratik, daha kentli, daha olimpist ve onlarca pozitif "daha ...." olabilir miyiz bilemem. Tek temennim herşeyine rağmen sevdiğim, bağlandığım bu şehirde bir gün Olimpiyat izleyebilmek.

Sevgiler.